Sürpriz Haftasonu: Almanya ve Lüksemburg

14572348_10153780412732038_4266826446502829108_n

Katar’da yaşayanların kışları Asya tarafına, yazları da Avrupa tarafına akın ettiklerini biliyor muydunuz? Bunda tabi ki hava durumunun etkisi var ama kendim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu yılın seyahatleri genelde Avrupa’ya olacak.

Ekim sonu, ve Almanya’da hava 8 derece. Yağmur çiseliyor ve sabahları hava aydınlanmak bilmiyor. Hani Katar’da yasaya yasaya unuttuysanız diye.. Yine de normal ve düzenli bir hayat, trafik, saygılı insanlar, güzel yemekler, alışveris imkanları ve en önemlisi medeniyet var. Tren biletimi yanlış almışız, kendimi Frankfurt’tan Köln’e geçeceğim diye Düsseldorf’ta buluyorum. Sinirlerim tepeme çıkmıyor değil, o da gece uyuymamış olmaktan ve elimde bir bavul-bir çanta ile dolanıyor olmamdan.

Cuma gününün geri kalanını Köln’un en nezih yerlerinden Rodenkirschen’de geçiriyoruz. Akşamaysa evin hemen karşısındaki Türk restoranını deneyelim diyor ve kendimizi adeta Türkiye’de buluyoruz. Restoranın adı Art İstanbul. Ufak restoranın duvarlari eski türk filmi resimleri ile donatılmış. Menüde rakı var, hem de ehli keyif ile geliyor masamıza. Bunun yanında gelen mezeler ve iskender usulü yapılmış kebap bir harika. Koln’e yolunuz düşerse mutlaka ugrayin derim.

Ertesi sabah road trip yapacağız ve ben nereye gideceğimizi bilmiyorum. Bir kaç saat sonra Trier diye bir şehre varıyoruz, Almanya’nın en eski seyriymiş burası. Içerisinde renkli ışıkların oldugu kocaman bir kilisesi, meydanı, turistler ile dolu bir alışveriş caddesi ve Porta Nigra adında bir kapısı var. Roma İmparatorluğu zamanında Moselle Nehri kıyısında kurulan bu şehir aynı zamanda Karl Marx’ın da doğum yeriymiş. Şehirde 1-2 saat geçirdikten sonra tekrar yola düşüyoruz ve kendimizi Luxembourg’da buluyoruz. Ben de böylece ziyaret ettiğim ülke sayısını 30’a çıkarmış oluyorum.

trier
Trier Kilisesi

Luxembourg Avrupa’nın en ufak ülkesi. Kişi başına düşen gelir ile Katar ile her yıl yarışan bu ufak şehir doğal olarak pahalı da. Opera binası, mimarisi ile görülmeye değer. Bunun dışında son baharda gittiğimiz için kırmızı sarı yeşil bitkileri ile çevrelenmiş doğasından etkilenmediğimiz söylenemez. Ufak birşeyler atıştırmak için bir restorana giriyor ve 1-2 saat de burada dolandıktan sonra rotamıza devam ediyoruz. Amazon, ebay, paypal, iTunes, Skype gibi şirketlerin merkezlerinin de bulunduğu bu ülkede petrol fiyatları da Almanya’dan oldukça ucuz olduğundan ülkeden çıkmadan depoyu doldurmayı unutmuyoruz.

Saat 5 civarı ve gün batımı yaklaşıyor. Bizse Mosel Valley’de nehir kenarındaki ufak şarap kasabalarını geçiyoruz. Yağmur başlıyor, ve sararmış yaprakların arasından gök kuşağı çıkıyor. Ufak evlerin ve otellerin nehir üzerindeki yansıması mükemmel. Vadide nehir kenarında gün batana dek tur attıktan sonra Kobern-Gondorf’a doğru yol alıyor ve son süpriz mekana gidiyoruz.

Son sürpriz yer aslında bir restoran; Alte Mühle (Old Mill) Sanıyorum hayatımda gittiğim en güzel atmosferi olan restoran burası. El yazısı ile hazırlanmış, içerisinde küçük notlar olan menüleri, şarap mahzeni seklindeki ufak odalarda tahta masalar ve üzerlerindeki kalpli ayıcıklar, en ufak detaya kadar düşünülerek hazırlanmış masalar ile kalbinizi 2 dakikada fethediyor bu restoran. Ayni zamanda 14 odalı bir otel de olan Alte Mühle’nin kendi ürettiği şaraplardan et yemeklerine, dondurmalı çilekli tatlılardan atıştırmalıklara kadar her şey leziz.

muhle
Alte Muhle

Tüm gün süren araba yolculuğumuz Köln’e dönüşümüz ile tamamlanıyor. Ertesi günse yolculuk ufak bir Bonn ziyareti sonrası yine Katar’a ama hangisi gerçek hangisi hayal pek anlamak hala mümkün değil..

Yorum bırakın