Avustralya’nın Kızıl Kalbi Uluru

uluru1

4 günlük Sydney maceramızdan sonra tatilin bizi en çok heyecanlandıran kısmına geçmek üzere Uluru ya da diğer ismiyle Ayer’s Rock’a uçtuk. Noel zamanı olduğundan uçak bomboştu ve çalışanlar da Santa Claus berelerini takmışlardı. Diğer deyişle Uluru’ya uçuşumuz tam bir bayram havasındaydı.

Buraya gelme nedenimiz ünlü Ayer’s Rock’ı günbatımında izleyerek güney kutbu yıldızları altında akşam yemeğimizi yemekti. ‘Sound of Silence’ isimli tur ile hem doğal parkı hem de kaya formasyonunu görecek ve Noel akşamımızı hayatta bir kez yaşayabileceğimiz bu tur ile unutulmaz kılacaktık. Ertesi gün de Cairns’e uçmak üzere Alice Springs’e geçecektik.

Uluru hakkında:

Ayer’s Rock, Northern Territory’de Alice Springs’in 340 km güneybatısında yer alıyor. ‘Derinlemesine bir anlamı olmayan yer’ anlamı taşıyan Uluru ismi aborijinlerden gelse de, bu kaya formasyonuna Ayer’s Rock da deniyor. Uluru’nun arka tarafında, Aborjinler tarafından kutsal olarak kabul edilen su havzaları bulunuyor ve Avustralya’nın ruhani kalbi diye adlandırılıyor. Aborijinlere saygısızlık olmaması için kayaya tırmanmak yasaklanmış.

600 milyon yıl öncesinden şekillendiği düşünülen bu kaya, Uluru-Kata Tjuta Milli Parki’nın içerisinde bulunuyor. Kaya bir zamanlar denizin altındayken şu anda yeryüzünün 348m üzerine kadar uzanır.

Uluru’da gözünüze çarpan ilk şey her yerin paslı kırmızı bir renke toprak ile çevrelenmiş olması. Bu renk, toprağın yüksek oranda demir içermesinden kaynaklarıyor ve bu nedenle buraya Red Centre (Kızıl Kalp) de deniyor. Ne de çok ismi var dediğinizi duyar gibiyim.

Ziyaretçilerini şaşkına uğratan Uluru’nun diğer bir özelliği ise gün doğumu ve batımındaki aldığı muhteşem renk, bu nedenle eğer ziyaret etmeyi düşünürseniz gün doğumunda ya da batışında gitmeye özen gösterin. Ve tabi yağışlı bir zamanda olmamasına da.

Eğer Uluru’ya Sydney’den uçacaksanız ve kayayı gökyüzünden de görmek isterseniz uçağın sol tarafında oturmaya özen gösterin.

Uluru’ya Varış:

Havaalanına varınca bizi otellerimize götürecek otobüsler ile karşılanıyoruz. Uluru’da Ayers Rock Resort yönetiminde  birkaç otel var ve eğer araç kiralamadıysanız bu servislerle otelinize ücretsiz olarak götürülüyorsunuz.

Kalınacak Yerler:

Yukarıda yazdığım gibi Uluru’da 4 otel/kamp alanı var ve tümü Ayer’s Rock Resort tarafından yönetiliyor.

Biz Outback Pioneers Otel’de geceliği 200 Euro’ya kaldık ama pek fazla seçme şansımız da yoktu. Sails in The Desert en popüler olanı olsa da buraya rezervasyon yaptırmak için biraz daha aceleci davranmamız gerekiyordu.

Diğer bir seçenek ise Alice Springs’de konaklayıp Uluru’ya günübirlik tur ayarlamanız ya da araç kiralayıp Ayer’s Rock’a uzun bir yolculuk yapmanız.

Outback Pioneer Hotel, içerisinde eski bir barın ve barbekü alanının bulunduğu eski bir otel. Odalar eski ve 3 yıldızlı bir otel seviyesinde. Havuzu kullanılacak gibi değil ve merkeze ancak shuttle aracılığıyla gidebiliyorsunuz. Otelin tek farklı yanı, Uluru’daki tek alkol satın alabileceğiniz barın burada bulunması. Lokallere alkol satışı yasak olduğundan barda başkası için bir bira ya da şarap bile alamıyorsunuz.

Odaya girdiğimizde bizi bir mektup karşılıyor – Sounds of Silence yemeğinin kapalı bir alana alındığını, kayayı yemek yenilen yerden göremeyeceğimizi ve vermiş olduğumuz kişi başı 230 AUD’nin 50 AUD’sini otele geri ödeyeceklerini bildiren. Yağmur ve selin beklendiğini okurken yağmur da yavaştan yağmaya başlıyor. Bizi Sydney’den Uluru’ya uçuran tek nedenimizi göremeden ayrılacaktık ertesi öğlen ve elimiz kolumuz bağlıydı. Otelin lobisine gidip başka turları soruyoruz, olmayınca da merkezdeki tur acentelerine doğru yol alıyoruz. Araçların tümü kiralanmış, ve hiç bir turda yer kalmamış. Akşam yemeğine gitmekten başka bir çaremiz yok ama içimizde yine belki biryerlerden kayayı görürüz ümidi var.

Akşam otelimizden alınıp yan otele götürülüyoruz. Kapalı bir kokteyl alanında, aborijin dansı eşliğinde, şampanya ve timsah etinin de bulunduğu kokteyl servis ediliyor. Bizse ne yapar da o kayayı görürüz diye düşünürken otelde çalışan biri bizi terasa çıkarıyor. Oradan da kayayı göremeyince, bize ertesi sabah otele tekrar gidip arabasını alabileceğimizi söylüyor. Bu iyi kalpli çalışan sayesinde gecenin geri kalan kısmını içimiz rahat bir şekilde geçiriyoruz. Dışarıda yağan yağmur ise şiddetlendikçe şiddetleniyor.

Ertesi sabah erkenden uyanıyoruz çünkü bizi Alice Springs’e götürecek otobüs 12’de otelde olacak. Tek şansımız diğer otele yürümek çünkü shuttle servisi saat 10’da başlıyor. Fakat tüm gece yağan yağmur nedeniyle bırakın yollarda yarım saat yürümeyi, otel odamızdan bile çıkmamız işkence oluyor. Her yer sel olmuş ve Uluru’daki Kata Tijuta Milli Parkı yıllardır ilk kez ziyaretçilerine kapanmış. Şansımıza küsüyor ve Uluru’yu yakından görebilme ihtimalimizi unutuyoruz. Otelin yerlerinde havlular bulunan kaotik resepsiyonunda check-out yapıp, dışarıdaki barda ıslanmayalım diye masaların üzerinde oturuyoruz ve servisimizin gelmesini bekliyoruz.

Normalde “orası özellikle yazın çok sıcaktır, ama siz çöl iklimine alışıksınızdır” dedikleri için böyle bir durum yerine sıcak bir hava ve yakıcı bir güneş bekliyorduk. Ama sonradan öğrendik ki aslında Uluru’ya yazları yağmur yağarmış. Her ne kadar bizimki yüzyılda bir gerçekleşen sel afeti olsa da, Uluru’yu Mayıs-Eylül aylarında ziyaret etmek gerekiyormuş.

Alice Springs:

Aracımız normalde Kings Canyon’dan geçip bizi Alice Springs’e götürecekti fakat selden dolayı farklı bir rotayı takip ettik. Yolda Avustralya’nın orta noktası olarak bilinen Erldunda Roadhouse’ta duraklayarak devekuşlarını izledik. Emu adı verilen bu Avustralyalı hayvanlar aslında devekuşundan daha hızlı ve küçük olan kuşlar. Uzun ve yorucu 6 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Alice Springs’teki Hilton DoubleTree oteline check in yapıyoruz. Otel Outback Pioneer’dan kesinlikle çok daha rahat. Şehrin içerisinde değil ama genelde büyük oteller bu alanda toplanmış. Akşam yapılacak bir aktivite olmadığından oteldeki akşam yemeğimizden sonra dinlenmek üzere odamıza çekiliyoruz.

emu
Emu

Ertesi gün yağmur yağmaya devam ediyor, ve bizim Cairns uçağımız öğleden sonra. Bir günümüzü daha boşa harcamamak adına şehrin içine doğru yürümeye başlıyoruz erkenden.Elimizde sandaletlerimiz, göl olan yollardan geçerek Anzak Tepesi’ne çıkmadan, yanındaki kurumuş Todd nehrinin kenarından Telegraph Station Historical Reserve’e doğru yürüyoruz. Yaklaşık 1 saatlik yürüyüşümüzde uzaktan da olsa bir kanguru, ve aniden önümüze çıkan bir yılan görüyoruz.

alicesprings

Eğer Telegraph istasyonuna kadar çıkabilirseniz buradan bisiklet de kiralayabilirsiz ya da farklı bir patikadan şehrin içine geri dönebilirsiniz.

Hayal kırıklıklarıyla dolu Northern Territory maceramız bittikten sonra Qantas Havayolları ile hayatımda gördüğüm en ufak havaalanından (o kadar ufaktı ki pistte duran uçağa yürüyerek gittik) Cairns’e doğru yol aldık.

Yorum bırakın