İlk kez plansız bir tatile gittim. Bayram nedeniyle hava limanında yaklaşık 5000 kişi olsa da, ben boş olan uçağa atlayıp bir yerlere gitme peşindeydim. Uzun saatler ve stres sonucunda kendimi önce sabah kahvesi icin Viyana’da, sonra da öğleden sonra birası icin Köln’deki Dom Kilisesi önündeki Gaffel Kolsch’e attım. Mutluydum, tatil başlamıştı!
Köln’den sonrası belli olmasa da ilk bir kaç günü şehirde ve Bonn’da geçirmeye karar verdik. Bratwurst, brewhouselardan cıkan taze kölsch birası ve patateslerine hayır diyemezdim ki! Hem Köln’e önceden bir kaç kez daha gitmiş olduğumdan öyle turistik takılayım, kilise müze göreyim derdinde de değildim. Sabahları fırına gidip taze taze pretzel, pretzelli kruvasan, çeşit çeşit ekmek alıyor kahvaltımızı yapıyorduk. Pazartesi bir yerlere gidecektik ama henüz ona bile karar vermemiştik. Almanya’nin batısından arabayla güneye doğru yolculuk mu etsek, uçağa atlayıp bir yerlere mi kaçsak, yoksa Fransa’ya geçip köy köy şarap mı tadımlasak diye düşünürken aniden Pazartesi günü için Roma’ya uçak biletleri alırken bulduk kendimizi. Roma’ya 3 kez gitmiş olmama rağmen ‘Italya her zaman güzel fikirdir’ diyerek heyecanlanmaya başladık.
Köln/Bonn hava alanından Roma’ya uçuş yaklaşık 2 saat sürüyor. Daha büyük ve uluslararasi olan Fiomicino Havaalanı yerine bu kez Ciampino Havaalanı’na indik. Havaalanından kalkan şehir shuttle’ları ile kişi basi 5 Euro’ya şehir merkezine – Roma Termini’ye ulaştık. Buradan Vatikan’ın hemen yanında olan otelimize ise metro ile geçiş yaptık. Roma’da metro oldukça kolay. En önemli yerler kırmızı ve mavi hat üzerinde, ve istasyondaki otomatlardan günlük bilet de satın alabiliyorsunuz.
Little Luxury isimli otelimiz oldukca moderndi ve klasik Roma otellerinden biraz farklıydı. Vatikan manzaralı odamıza şampanya ile karşılandıktan sonra şehri keşfe çıktık. Her Roma’ya gidişimde yaptığım gibi ilk once Vatikan’in San Pietro Meydanı’na gittik. Yaklaşık 930 kişilik nüfusa sahip Vatikan Şehir Devleti, Papa tarafından yönetiliyor ve Papa, her çarşamba günü bu meydanda ziyaretcilerini kutsuyor. Çarşamba sabahı meydana dönmek üzere Castel Sant Angelo’ya doğru yürümeye devam ediyoruz. Ponte Umberto I isimli köprüden nehrin karşı tarafına geçip renkli evlerin ve restoranlarin doldurduğu, tarih kokan Piazza Navona’ya geliyoruz. Romalılar döneminde bir stadyum olarak kullanılan bu meydanda sokak sanatçıları da eksik olmuyor. Meydan üzerindeki restoranlar hemen arka sokaktakilere nazaran oldukça pahalı ve turistik. Biraz dolandıktan sonra müzenin hemen arkasında şirin bir restorana giriyoruz ve Italya’nın mükemmel yemeklerini tadıyoruz.
Yürümeye devam ederek Pantheon’a ulaşıyoruz. Elinizde ufak bir harita varsa zaten göreceksiniz ki Pantheon, Fontana Di Trevi ve İspanyol merdivenleri bir biri ardında kalıyor. Tümünü bir kaç saatte görmeniz mümkün. Pantheon Roma’nın tüm tanrıları için yapılmış bir tapınak ve oldukça eski bir bina. Fontana Trevi – yani aşk çeşmesi ise dünyanın en ünlü çeşmelerinden biri olup, geçmişi su arayan askerlere su kaynağının yerini gösteren bir kızın efsanesine dayanmaktadır. Ziyaret eden insanlar dilek dilemek için çeşmeye arkalarını dönüp, omuzları üzerinden çeşmeye doğru para fırlatırlar. Parayı sağ eliniz ile sol omzunuz üzerinden atmanız ve atarken arkanıza bakmamanız gerekiyor. Tek bir para atarsanız Roma’ya tekrar gelişiniz garantileniyor (önceki gelişimde çeşme tadilatta olmasına rağmen atmıştım, yine dönüp dolaşıp Roma’ya geldim). İki adet para atarsanız İtalyan biri ile aşk yaşıyorsunuz, ve 3 adet para atarsanız da evleniyorsunuz. Evlenme kısmi İtalyan ile mi yoksa genel mi detayını bir türlü öğrenemesek de 3 parayı atıyoruz. Bakalim ne olacak..
Trevi ile ilgili bonus bir bilgi daha.. Herkes çeşmeye para atadursun, çeşmenin sağ tarafındaki ufak havuzdan akan suyu (small fountain of lovers) sevdiceğinizle içerseniz sonsuza kadar beraber oluyormuşsunuz. Bunu da yaptık, hadi bakalım bekliyoruz neler olacak!
Piazza di Spagna’da bulunan İspanyol merdivenleri ne yazık ki kapalı ve tadilattaydı. Burada normalde merdivenlerin üstünden Roma’ya kuşbakışı yapabilir, sokak ressamlarına resminizi yaptırabilirsiniz.
Ertesi günümüzü Roma’nın sembolü haline gelmiş olan Colosseum’da ve ardından hemen yanındaki antik kentte gecirdik. Akşama doğru ise bir çok restoran ve barların bulunduğu canlı Trastevere’ye doğru yol aldık. Burası, yerel Roma halkının pizza yemeye ve şarap içmeye geldiği, Roma merkezinden bir nehirle ayrılmış bir semti. Burada salas cafelerin önündeki masalarda oturarak içkinizi yudumlayabilir ve gelen geçeni ve sokak sanatçılarını izleyebilirsiniz. Pizza yemek isterseniz Trastevere’deki Dar Poeta isimli restoranı kesinlikle tavsiye ederim. Geceye devam etmek isterseniz de Open Baladin veya Freni e Frizioni isimli barlara gidebilirsiniz.
Roma’da turist bol, her yer kalabalık ve doğal olarak restoranlar da turist menüleri hakkında profesyonelleşmiş. Eğer siz de kalabalığı sevmeyenlerdenseniz ama Roma’yı da görelim diyorsanız size tavsiyem 2-3 gününüzü Roma’daki görülmeye değer yerlere giderek geçirin ve hemen ardından bir trene atlayıp Amalfi’ye doğru yol alın, pişman olmayacaksınız..